30 Mart 2012 Cuma

İmparatorluk II Yolda...

Düna akşam facebookta Beyazıt Akman'ın bir iletisi çok mutlu etti beni.


Okurları tarafından bol bol yeni kitabı için sıkıştırılıyordu. Tez çalışmaları yüzünden bir süre sosyal medyadan uzak kalacağını duyurmuştu ancak birinci kitabın tadını aldıktan sonra kimse o kadar da sabırlı davranamadı. Doktora sevincini paylaşırken yeni kitabı İmparatorluk II'nin de çok yakında biteceği haberini paylaşmasına çok sevindim.

İçinizde hâlâ Dünyanın İlk Günü-İmparatorluk I'i okumamış olanlar varsa tavsiyemdir efendim, mutlaka okuyun.

Kitap Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u nasıl fethettiğini 3 hikaye çevresinde anlatıyor :

29 Mart 2012 Perşembe

PATİKLİ AYAKLAR...: DARK SHADOWS

Aynı duygulara sahip olduğum bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim :

PATİKLİ AYAKLAR...: DARK SHADOWS: Bir film yapılacak ki, yönetmeni Tim Burton, başrolüde Johnny Deep olacak, ben o filmi seyretmeyeceğim. İkisinin tekrar bir filmde buluşaca...

27 Mart 2012 Salı

Peki Ya Bizim Jenerasyonumuz (^-^)v

Çocukluk yıllarımızdaki oyunlarımız, alışkanlıklarımız, diyaloglarımız sadece bizim ait olduğumuz gruba mahsus diye düşünebiliriz belki. Ancak çocukluk ve ergenlik dönemindeki alışkanlıklar aslında dünyanın çoğu yerinde aynı tarzda yaşanıyor hemen hemen. Kullandığımız eşyalar, arkadaşlarımızla olan rekabetlerimiz, en sevdiğimiz kalemimiz...

Bugün çok hoşuma giden bir video seyrettim. JinnyBoyTV takip ettiğim youtuberlardan biri. Malezyalı. Radyo programı da yapıyor yanlış hatırlamıyorsam. Ülkesinde ünü sizin anlayacağınız. Videodaki "o zamanların facebook"u bölümünü de çok sempatik bulduğumu belirteyim. İster Malezya olsun, İster Türkiye. Bazı duygular, bazı yaşanmışlıklar her nesilde aynı kalıyor sanırım:


Hazır söz facebooktan açılmışken anlamlı bir kareyi de buradan paylaşmayı uygun buldum:


Herkese bol neşeli, bol eğlenceli ve bol kazançlı günler dilerim...

Not: Aranızda YGS'ye girecek olanlar varsa unutmadan onlara da başarılar diliyorum. 

24 Mart 2012 Cumartesi

Evdeki İsyan

Evimizde bir süredir yaşanan bir isyan mevcut (Bkz : Terminator 3- Rise of the Machines). Arada sırada kendini hissettiren bu isyanda baş rolü evin elektronik cihazları oynuyor. Bozuluyorlar ediyorlar ya hani. Servis çağırıyoruz sonrasında. Bizim evdekiler servis geldiğinde çalışmaya başlıyorlar. Normal zamanda devreye giremeyen çamaşır makinesi, ekranında F hataları veren doğalgaz kombisi, kendi kendini resetleyen bilgisayarlar vs. Servis geldiğinde ya da servise götürüldüğünde tıkır tıkır çalışıyorlar. Hatanın ne olduğunu ispatlamaya çalışırken bizi zor durumda bırakıyorlar. En son isyan başlatan cihazımız buzdolabı oldu.

İki üç gün önce evi yoğun bir koku sardı. Mutfak camlarına doğalgaz yüzünden güvenlik amacı ile konulan havalandırma aparatı vesilesi ile dışarıdaki bir çok koku bizim eve dolar. İlk başta biz de,
-Dışarıdan bu dışarıdan. Birisi vernik atıyordur,
dedik. Akabinde birisinin sobasına attığı bir şey yüzünden bacasının saldığı bir koku olduğunu da sandık. Türlü beyin fırtınaları yaparken bizler, koku bütün evi sardı. Kokunun buzdolabı civarından geldiğini keşfettik. Dolabın arka alt tarafında bu koku daha yoğun hissediliyordu. (Şimdi aranızda doğalgaz olmasın bu diyenler çıkabilir. Onu  daha önce yaşadık maalesef. Setüstü ocağımızın doğalgaz borusunda bir kaçak yaşanmıştı. O dönemde, doğalgaz kaçaklarında nasıl bir koku çıktığını öğrenmiş olduk). Evi saran kimyevi acımtrak bu koku bahsettiğim bu yerden geliyordu. Olayın kaynağını tespit ettik. Saat geç tabi. Servis çağıramıyoruz. Napalım? Molla google'a soralım nedir ne değildir diye. Buzdolaplarının gazı kaçak yapabiliyormuş. İnternette bu dertten muzdarip olanların yazılarını da okumuş olduk bu vesile ile. Ancak lanet kokunun gitmeye niyeti yoktu maalesef. Gazın içeriğini de bilmiyoruz zehirlenir miyiz, zehirlenmez miyiz diye. Balkona çıkardık 15 yıllık emektar buzdolabımızı.

Sabah ilk iş olarak servis arandı (merak edenler için arçelik diye belirteyim hemen). Çok yoğun olduklarından kelli akşam 5 gibi gelebildiler.

20 Mart 2012 Salı

Yuvarlıyoruz ve Dürüyoruz (=



Gerek dolaplarımızda çekmecelerimizde gerekse seyahat ederken kullandığımız valizlerimizde ve çantalarımızda bir yerleşim sorunu yaşarız. En azından ben çoğu zaman yaşadım bunu. Özellikle çok sevdiğim penyelerimle ilgili bu türde çok sorun yaşamıştım. Kolay kolay eskimezler. Ancak renkleri çok solduğunda ya da kemer tokalarının azizliğine uğrayıp üzerlerinde nokta delikler açıldığında ev penyesi ya da pijama görevini üstlenirler benim için. Aradan 7-8 yıl geçmesine rağmen hâlâ eskimeden kullandığım penyelerim mevcut olduğundan onları saklamada sorun yaşadım. Her sene yeni bir yerleştirme düzeni buldum. Katlayıp belli aralıklarla üst üste koydum diyelim. Belli bir kategori sistemi geliştirmiş olsam bile aralarında istediğime ulaşmaya çalışırken bir süre sonrasında yine bir karmaşa alıp başını gidiyordu. Bir kaç yıl önce internette bir program seyrettim. Adı " Bu gece size yatıya geldik" gibisinden bir şey idi Türkçeleştirildiğinde. Güney Kore'nin MC ve oyuncu 4 ablası akşam üstü ünlülerin evlerine  baskın yapıyor, bu evleri geziyor ve eğlenceli yarışmalar düzenliyorlardı. Bir bölümde 2PM'in evinde idi. Tabi garibanlar o zamanlar şu anki kadar star havasında değiller. Şu an kaldıkları villadaki gibi her birinin ayrı odaları yoktu :P Eski lider Jay Park'ın eşyaları incelenirken bir sürü t-shirt dikkatini çekti bu ablaların. İçlerinden bir tanesi düzenleme-yerleştirme hatası yaptığını söyledi. Sonrasında da " bak öyle olmaz, böyle olur" diyerekten t-shirtlerden birini aldı katladı bir dürüm gibi yuvarladı. Aynı işlemi bir kaç penyesine daha yaptı. Yoksa bütün penyelere mi yapmıştı, hatırlamıyorum. Ama sonuç gayet başarılı idi. İlk iş çekmecelerimi yeniden düzenlemek oldu. Daha frerah bir görünüm, daha rahat bir seçme olanağı. Çanta ve valizlerde de işe yarıyor. Valiz hazırlamada benzer bir uygulamaya buradan ulaşabilirsiniz. Videodaki abla gayet güzel anlatmış.

Pınar beyaz reklamlarındaki beyn gibi "Ben buldum, ben buldum" diyemeyeceğim tabi ki.

Ancak " Ben yaptım, ben yaptım" diyebileceğim çekmecelerimden birini göstermek istiyorum:


Bu yöntemden benim gibi geç haberi olanlara umarım faydası olur. Eşyalarımızı bu şekilde düzenledikten, elimize geçen her şeyi rulo yaptıktan sonra karnımız acıkmış olabilir. Hem açım hem de hızımı alamadım, bir şeyleri daha rulo yapmak istiyorum derseniz bunun için de size ekonomik bir çözümüm olacak. Adı Egg Roll (Yumurta rulosu). Bu tarife Koreli Lale'nin bloğundan ulaşmıştım. Ancak malzemelerin miktarında ve içeriklerinde birazcık değişiklik yaptım. İşte size iki kişilik kendi yumurta rulo tarifim:

Malzemeler:
2 yumurta
Sıvı yağ
Susam
Yeşil Soğan
Maydanoz
Pul Biber (opsiyonel)
Bir yemek kaşığı un
Bir yemek kaşığı yoğurt

Hazırlanışı:

Lale Hanım'ın bloğunda bu tarif 5 yumurta ile yapılıyor. Ancak bu malzeme bana çok geldiği için ben 2 yumurta kullandım. Yumurta sayısı azaldığında tavaya göre malzeme küçük kalacağından gerek kıvamın sağlanması açısından gerekse de yumurtanın parçalanmaması açısından içine bir kaşıkta un ekliyoruz. Yaptığım omletlerin biraz daha kabarmasını sağladığı için bir yemek kaşığı da yoğurt ekledim. Bir tane yeşil soğanı ince ince kıyıp bu karışımın içine ekliyoruz. Maydanozu sevdiğim içinde göz kararına ve zevke göre biraz da maydanoz ekliyoruz. Malzemelerde gördüğünüz susamı kesinlikle es geçmemenizi tavsiye ediyorum. Yerken ağzınıza gelen çıtır susamları eminim siz de çok beğeneceksiniz.

Tavanın içine mümkün olduğunca az sıvı yağ ekledikten sonra ısınmasını bekleyip önceden karıştırdığımız malzemeyi tavaya döküyoruz. Pişmeye başladığında şu şekilde bir görünüm elde ediyoruz.

Daha sonra bir spatula yardımı ile omletin bir kenarından katlayıp yuvarlamaya başlıyoruz.


Rulo yaptıktan sonra sırasıyla iki tarafı da rengi değişene kadar pişirmeye devam ediyoruz ( yakmamaya dikkat ediyoruz tabi ki).


Pişirme işlemi tamamlandıktan sonra tabağımıza alıyoruz. Dikkat etmemiz gereken nokta piştikten hemen sonra kesmemek. Zira parçalanıyor. Soğuduktan sonra eşit parçalara bölüyoruz. Servise hazır hali :


Ben erişte ve biraz sos ile tüketmeyi tercih ettim. İlk denemem için fena sayılmaz :) Bu arada tadı gayet güzel oluyor. Tavsiye ediyorum. Hem pratik hem de lezzetli.

18 Mart 2012 Pazar

İlk Mim


Blog yazmaya başladıktan sonra ziyaret ettiğim sitelerde bir mim kavramı almış başını gidiyordu. O zamanlar "nedir bu mim yahu?" demiştim. Bilmiyordum ne olduğunu. Bu süre içinde mimlenmedim zaten. Gerek blogumun yaşından gerekte şu anki takipçi sayımdan neden böyle bir şeyin olmadığını anlayabilirsiniz sanırım. Gerekli açıklamayı yaptıktan sonra konumuza dönebiliriz. Sevgili OnTheRoad mimlediğini haber verdi. İlk mim olduğundan sıkıcı olabilirim ya da cevapları fazla uzatmış olabilirim. Bu yüzden en başından uyarmış olayım sizleri. Huzurlarınızda ilk mime cevap veriyorum:



1. Kendini seviyor musun?

Çok şükür ki seviyorum kendimi. Hatta kendimi sevmeyi de seviyorum. Megolamanlık değil bu. Kötü taraflarının farkına varıp, onları gerektiği şekilde kabullenip kompleksiz olmanı sağlar bu durum bana göre. Mevcut hataları düzeltmekte daha kolay olur. Kendini sevip, kendinle barışık olduğun sürece iletişimde bulunduğun insanlara karşı daha anlayışlı olursun hem. Ama çok anlayışlı bir insan mıyım diye sorarsanız eğer, yok efendim, % 100 anlayışlı sayılmam.


2. Yapmaktan hoşlandığın şeyler?

Random

Bu güneşli pazar gününde ilgimi çeken ve neşemi yerine getiren fotoları sizlerle paylaşmak istedim :


12 Mart 2012 Pazartesi

Tüm Zamanların En İyi İcadı!


Bu zamana kadar kullandığınız, elinizde bulundurduğunuz teknolojileri bir kenara bırakın. Sizi en harika icatla tanıştırmak istiyorum.

Hem ekonomik hem  de pahalı olabilirken, kullanım kolaylığı açısından da rahat etmenizi sağlıyor. :))))

Ancak iki tanecik sorun var (Luffy de benimle aynı fikirde):

1 ) Üretimden kaynaklanan hatalar...

2 ) Emanet ettiğinizde kıymetini bilmeyecek arkadaşlarınız. Bunları görmezden gelebileceğinizi düşünüyorsanız işte size en güzel icadı takdim ediyorum:


Bu olay sanırım en güzel bu şekilde anlatılabilirdi. Hazırlayan kişiyi tebrik ediyorum. Eğlenceli ve başarılı bir çalışma olmuş.

10 Mart 2012 Cumartesi

Rockeeter'a Yeni Bir Yaklaşım

Uzun zamandır bir şeyler yazmamıştım. Aklımda yazacak bir konu var fakat bir yemek tarifi olduğundan bundan önceki yazımdan kelli üst üste yemek tarifleri vermek yerine böyle bir şeyden bahsetmek istiyorum.

Far East Movement'ın şarkılarını severek dinlediğimden daha önce bahsetmiştim ( ya da bahsettiğimi sanıyorum). Youtube aracılığı ile takip ettiğim bir kaç kişiden bahsediyorum arada biliyorsunuz ki. Bunların hepsi bir araya geldiğinde çok eğlenceli şeyler çıkıyor ortaya. David Choi de izlediklerimden biri. Amerika'da doğup büyüyen Korelilerden birisi. bazılarınız onu Kore dramalarına yaptığı şarkılardan tanıyabilir (Bknz. Playful Kiss -"Won't Even Start", Secret Garden-"Love", My Princess"By My Side" v"Won't Even Start", All My Love-"Happily Ever After" ve "해피 몽땅"). Bu dizilerin hiçbirini seyretmedim gerçi. Ama balad tarzındaki ingilizce şarkılarını beğeniyorum bu çocuğun. Kendisi Far East Movement'ın sevdiğim şarkısı Rockeeter'a Beat Box'lı bir cover yapmış. Klipte WongFu Prıduction (Wes, Ted ve Phil), Ryan Higa (NigaHiga), Chester See, Kevin (KevJumba) ve Kina  yer alıyor. David Choi ayrıca köpeciği Pepper'ı da son derece ısırgan haliyle klibinde oynatmış :))). İşte bahsettiğim klip:


Phil'in dansçılık girişimlerine ve Ryan'ın ninja hallerine çok güldüm. Şarkının orijinal halini bilmeyenler de parçaya klibiyle buradan ulaşabilir.
There is a world out there that we should see ;)