21 Kasım 2012 Çarşamba

Random

Ne zamandır random yapmamıştım. İşte son zamanlarda ilgilimi çeken fotolardan, resimlerden rast gele ortaya karışık :







Veled bir türlü rahat vermemiş :)

16 Kasım 2012 Cuma

Gerçek Arkadaş Dediğin :))

Özellikle ergen dönemlerimizde saçımızda, yüzümüzde ya da dişlerimiz arasında kalmış olan ne olduğu tanımlanamayan cisimcikler karizmamızı çizerdi. Şimdi de çizmiyor mu? Evet çiziyor ancak o dönemler için genellikle bu daha büyük bir felaket olurdu bizim için. İşte böyle anlarda gerçek bir arkadaş tehlikelere karşı sizi önceden uyarmalıdır. Yok makyajın akmış, yok dişinde maydanoz var, yok eşarbın yamulmuş, yok efendim burnunda...

Anladınız siz onu... Videoyu seyrettiğinizde daha iyi anlayacaksınız. Seyretmeden önce ya da seyrettikten sonra derin bir iğğğğğğğğğğğğ çektiğinizi duyabilirim bazılarınızın. Evet iyyğğğğğ ama komik işte :)


Bence de Wesley en pratik çözümü buldu.

17 Ekim 2012 Çarşamba

Don't Tell Mom

Annenize söylemeyin sakın (=


Kediye Dayanıklı Kulaklık Arıyorum

Son aldığım kulaklıklarım da kedilerim tarafından kullanılamaz hale geldi. Şimdi diyebilirsiniz, " Birincisinden ders alıp ortada bırakmasaydın sen de". Sorun zaten bu. Ortada bırakmıyorum. Gardırobumun yanında bir askı var. Yüksekte kalıyor. Kulaklık gibi kordonu dolanan aparatları genelde orada askıya alırım kolaylık olsun diye. Ama bizim maymunlar oraya da uzanmanın bir yolunu bulmuşlar. İki gün önce temizlik yaparken şu görüntü ile karşılaştım :(


İnternette Siyam sahiplerinin kedilrinin kablo kemirme ve yemeye hevesli olduklarını okumuştum. Yuttuğu kablo yüzünden kedisi ameliyat olanlar bile varmış. Bizimkiler de gördüklerini kaçırmıyorlar bu konuda. Olan oldu artık. Saç ve ip gibi bilumum şeyleri yutuyorlar en basitinden. Bunu tuvaletlerini yaparken anlıyorsunuz zaten ( iğğğ demeyin boşuna, insan kendi kedisinden iğrenmiyor bu konuda maalesef [=)

Yaramazlık yapıldıktan sonra ne yapılır peki?

4 Ekim 2012 Perşembe

21 Eylül 2012 Cuma

Uyku Vaktiiiii

Uzun bir kovalamacanın sonunda buldukları yerde uyuyup kaldılar yine.


Boncuk sürekli depik attığı erkek kardeşinden ayrı kalamayıp uykusuna yanında devam etmeye karar verdi.

Annemin dediği gibi bunları bir eşref saatleri var bir de eşek saatleri var. Eşek saatlerinin ardından bu şekilde yorgun düştüler. Siyamcıklarımızı alalı bir ayı geçti ve ne kadar büyüdüklerini şimdi daha iyi fark ediyoruz. İlk geldiklerinde şu kadarcıklardı:

İki gözü olan Boncuk ancak kafasını sürekli oraya buraya çarpan yine hanımefendinin kendisi :)) Neyse artık kafasında eskisi gibi yumrular çıkmıyor bu yüzden. Siyami biraz daha ağırkanlı. Kızımız ise çok kaprisli. Siyami'yi kucağımızda gördüğünde pati atıp arkasını döner hayatta yüzünüze bakmazdı. Şimdi taktik değiştirdi. Siyami kimin kucağında ise o da gidip oraya yerleşiyor. Eşref saatlerinde iseler  tırnaklarını çıkarmadan sizi patileriyle sevip öpüyorlar :)

15 Ağustos 2012 Çarşamba

İmparatorluk Nihayet Devam Ediyor

Ramazan'da pek blog faaliyetinde bulunmadım. Aslında bu vereceğim haber için de biraz geç kaldım. Zira facebooktan Beyazıt Akman'ı takip edenler zaten durumdan haberdar. Bilmeyenler için gelsin efendim :

Facebook videosunu buradan paylaşamayacağım için ilgili alanın ekran görüntüsünü alıp paylaşmayı uygun gördüm. Benim için sevindirici bir haber oldu. İmparatorluk serisinin takipçileri gibi ben de sabırsızlanmaya başlamıştım çünkü. Haydi bakalım hayırlı olsun. Dört gözle yeni kitabı kitapçıların raflarında görmek için sabırsızlanıyorum.

15 Temmuz 2012 Pazar

Ortaya Karışık

Oldukça zaman geçmiş son yazımdan bu yana. Ortalarda olmadığım bu süreci kapamak için aklıma gelenlerden ortaya karışık bir şeyler yazacağım...



Bir kedimiz oldu. Adı lokum. Siyam kedisi almaya niyetli idik ancak fiyatı çok yüksek geldi (Siyam'a niyet tekire kısmet). Aslında o gün ikinci kez mağazaya dönüp almaya karar verdiğimizde de dükkan sahibinin gereksiz kaba hareketleri yüzünden vazgeçtik. Üç tane yavrucuğu kafese tıkmış, bir kaç ay sonra o zavallılar kafese de sığamayacaklar. Yavrulardan bir tanesi patisini uzatmasa ya da ablamı arkadan o sevimli pati ile dürtmese idi ikinciye dönmezdik ancak satıcıya gerçekten çok kızdık, hayvanlara da üzüldük. Burada hayvan barınağı olmadığı için bir veterinere gidip yavru kedisini vermek isteyen birisi var mı diye sordum ve tuvalet eğitimi olan iki aylık lokumu sahiplenmiş olduk. İlk geldiği gün yabancılık çekse de akşamına alışmıştı. Bu sıcaklarda o sıcak biz sıcağız ama gelip kucakta yatıyor deli. Sırnaşık ancak kendi keyfi olduğunda sevdiriyor. Lokum ismini ablam koydu. Sürekli manyak şaşkın diye sesleniyordum bana kalsa :P Dün çekyatın içine sıkışıyordu. Çekyatı açtığımda başka odada idi. Çekyatı kapatmaya çalışırken tam kapanmadığını fark ettim. Bir baktım önümde bir kuyruk sallanıyor. Sesini de çıkarmıyor, keyfi yerinde şapşiğin. Sevgili Berre'ninkilerden farklı olarak bizimki namaz kılanların ya ayaklarını yalamaya kalkıyor ya da secdeye yakın yerde durup onu izliyor. Biraz deli. Kalemtraş yemeğe çaışıyor arada.

10 Haziran 2012 Pazar

Eveeet, Nerede Kalmıştık?

Şu internet denen olay yokkene ne yapıyormuşuz acaba? Özledim yahu. Tahmin ettiğim gibi krize girmedim ama özlediğimi itiraf ediyorum. "Param olsun şunu alacağım" deriz ya, en azından ben derim böyle, internetim olduğunda şunu yapacağım-bunu araştıracağım diyerekten not aldım kendi kendime(100 üzerinden 100 verdim kendime, en birinci ben oldum. Fırat'a selamlar olsun). İşte kendi kendine not almak yeterli olmuyor benim gibiler için. Bu olayı mecazi olarak değil de fiili olarak yapmak gerekiyor gerçekten. Kağıt kalem kullanmayı bu yüzden seviyorum. Sonra da yaptıklarımın üzerini çizmeyi seviyorum. Özetlemek gerekirse beni şu an okuya sevgili blogger, yapacaklarımı kağıda not almadığım için unuttum çoğunu. Söz uçar yazı kalır diye boşuna dememişler.

Bir de insanoğlunun aslında adaptasyon olayını çok hızlı bir şekilde yaşadığını fark ettim. Şu an oturduğumuz evden 20 gün kadar uzak kaldık ama öbür evdeki düzene çok çabuk alışmış olacağız ki eşyaların yerlerini unutuverdim. Sabah çay demlemek için harekete geçtiğimde çaydanlık hangi dolapta idi diye bir duraklama yaşadım ( unutulmamalıdır ki duraklama dönemleri yükselme dönemlerinden sonra yaşanır ve ben bu mantıkla yola çıkıldığında bir yükselme döneminden çıkmışım galiba- böööö). Bir diğer hususta kumandada kanalların yerini unutmuşuz. Oradaki kanal sıralamasına yeni alışmışken sistem geri yükle yapıp buradaki kanal sıralamasını tekrar hatırlamam gerekti. Çoraplar nerede idi, nevresimler nerede idi derken yine yeniden eski düzenime alışmaya çalışıyorum. Mazur görmek lazım beni. Kooooskocaaaaa 20 gün ayrı kaldık bu evden. Ne kadaaaaaaar uzun :P Good for you bana :P İngilizceyi unutmamışım ama değil mi? Gönül isterdiki bahsettiklerim ile alakalı bir kaç resim bir kaç gif ekleyeyim bu yazdıklarımın arasına. Ama üşengeçlik sendormundayım üzerinize afiyet. Son zamanlarda aldığım fazla kiloları vermek için fazladan hareketlilik getirince hayatıma (deniz havası iştahımı açtığından orada kantarın topuzunu kaçırdım) benim bünye acısını bu şekilde çıkarıyor. Kota meselesi sanırım. Fiziki aktiviteleri arttırınca sanal aktiviteler azalıyor kendiliğinden. Bu mantıktan yola çıkınca, eğer blogda çok fazla yazıyorsam fiziksel aktivitelerim azalmış gibi bir sonuç çıkıyor şimdi fark ettim.

Neyse, görsel materyaller ile desteklenmediği sürece uzun yazılar okumayı sevmeyenler olabilir içinizde. İçerik çok ilgi çekici olmadığı sürece ben de bu kategoriye giriyorum. Şimdi şu yazdıklarıma bakınca ilgi çekici-iştah açıcı bir yazı değil bu yazdıklarım. O yüzden lafı uzatmadan satırlarıma burada uslu uslu son vereyim. Sadece ben geldim demek istedim. Hoş geldim, sefa getirdim...

Kih kih kih. Bu eklenmiş gif yine üşengeçliğimin bir eseridir. Blog da önceden yüklü olan resimlerden biri oluyor kendisi

 :) :) :) :) :) :) :) :) :)

29 Mayıs 2012 Salı

Kısa Bir Ara

Merhabalar :)

Bir süredir bloga giremedim. Girememeye devam edeceğim de. Ani bir kararla yazlığa geçtik. Yazlık dediysem de öyle aman aman bir yerde değiliz. Öbür evimiz deniz kenarında olduğu için artık onu yazlık olarak kullanıyoruz. Yazın gidiyoruz yani. Böyle olunca da adı yazlık oluyor :P Adı köy ama resmi kayıtlarda ilçe olarak geçiyor. Kadıköy gibi :))))

Asıl sorunumuz orada internetimiz yok maalesef. 3G teknolojisi orada çekmiyor. Buradaki evimizdeki neti kapatamadık maalesef Türk Telekom'un attığı kazığı öğrenince. Türk Telekomun yani TTNET'in attığı kazığı başka zaman anlatırım. Zira kızgınlığımız ailecek geçmedi daha. Bursa ziyaretim de yalan oldu bu arada. Kısmet değilmiş ne yapalım. Sanırım haftada bir girebileceğim internete. Bu arada kendime de şaşırdım. Bilgisayarda ya da internette bir sorun çıkıp kullanamadığım zamanlarda büyük mesele olurdu benim için. Ama 10 gündür iyi idare ettim kendi çapımda. İnternet olmayınca da bilgisayarımı pek açmıyormuşum bunu öğrendim ( hahahahaha) Bir nevi elekttromanyetik arınma oldu. Teknoloji kirliliğinden arınmış olduk. Annemlerin gözü aydın. Bizim yüzümüzden bu kirliliği onlar da yaşamak zorunda kalıyorlardı. Bu yazıyı okuyan herkesin keyfi yerindedir umarım. Allah (cc) her şeyi gönlünüze göre versin. Hepimizin hakkında hayırlısı olsun. Yazacaklarım bu kadar. Görüşmek üzereeeeee (=

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Kutu Kutu Pense

Düzenleyici olarak dekoratif kutular kullanmayı sevdiğimden daha önce bahsetmiştim. Önümüzdeki günlerde Bursa'ya gitme planım olduğundan bu hobimi arkadaşıma bir sürpriz yapmak için değerlendirmeye karar verdim.  Aslında fikir ablamdan çıktı. Ben yine deli gibi magnet alırken arkadaşıma da bir tane alıp hediye götürmeyi planlıyordum ancak biricik ablam neden bir şımarık kutu hazırlamıyorsun diye fikir attı ortaya. Şımarık kutu neymiş öğrendim böylelikle. Maddi olarak fazla değerli olmasalar da içine bir kaç şey koydum. İş yerinde atıştırmayı çok sevdiğini bildiğimden çikolata, hazır çorbalar, salep, meyve-bitki çayları ve fındıklı kahveler aldım. İnternette gördüğüm bir bilekliği hazırlamaya çalıştım. I-phone'u için bir telefon süsü hazırladım. Ablamın dizaynı olan bir kitap ayracı ve zarasız bir kedicik magneti koydum :))) İçini daha doldurmadığım bir DVD de var. Sanırım içine Flipped, Little Manhattan ve My Sassy Girl (Yeopgijeogin geunyeo) filmlerini yazdıracağım. Yalnız kutunun kendisini hazırlamam bir günümü aldı. Kartonunu kendim kestim. Nasıl süslerim, kapağı nasıl olur diye düşünürken ikindi olmuştu bile. Çayları içine koymak için nota kağıdının çıktısını alp bir kutucuk daha hazılradım. Bir kaç kalem ve yapışkanlı ayraçları da ekledikten sonra kutunun son hali şu şekilde oldu :




7 Mayıs 2012 Pazartesi

Bizde Aşı Zeytine Yapılır!

Eskiden, yani ben çocukkene bilinçlendirme reklamları vardı (gerçi yine var bunlar-haydi çocuklar uykuya). Ünlü sinema ve tiyatro oyuncuları oynardı. K.D.V ve aşı kampanyaları ile ilgili olanları hatırlarsınız sanırım. Zeki Alasya ve Metin Akpınar'ın bu konuda skeç niteliğinde bir tanıtımı vardı. Konu aşı idi. Metin Akpınar o reklamların birinde" Bizde aşı zeytune yapılır zeytuunee" diyordu. Size biraz sonra tanıtacağım yaratığa her seslenişimde aklıma bu replik gelir hep. Biraz saçma olabilir ama bendeki çağrışımlar genelde bu yöndedir hep.

Tanıştırayım efendim.
Kızımızın adı : Zeytin. Terrier.
Daha bir yaşını doldurmadı bile. Zeytinden bahsetmek gibi bir amacım yoktu aslında. Ancak veteriner kliniğinde bir karışıklık yaşandığını düşünmeye başladık. Sanırım veteriner kliniğini son ziyaret edişinde kendisi kaçırıldı. Yerine başka köpek verildi. Zeytinin değiştirilme hikayesini anlatmadan önce kendisiyle biraz vakit geçirelim bakalım:

Burada güzel güzel kemğini yemeye çalışıyordu.

Fotoğrafının çekildiğini anlayınca biraz utandı.

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Seni Seçtim Pikachu!

Böyle bir film yapılmış ve yeni haberim oldu. Ama trailer çok güldürdü beni. Başrol oyuncusunun kaç yaşlarında olduğundan bahsetmek bile istemiyorum. Ama pikachu tam bir rezalet olmuş. Peluş oyuncak oynatmışlar sanki. Hiçbir şeye benzetememişler yahu :)))) İşte muhteşem sanat eseri :


WongFu Production'ın 2011 Anime Expo için hazırladıkları kıyafet (Phil'in tasarımı) bile daha başarılı idi.

Pokemon topu hehe.

17 Nisan 2012 Salı

Geçen Hafta

Ah ben yok muyum ben?! Aklımdan milyon tane olasılık geçmeye başladığında gider içlerinden cımbızla en saçma olanı ya da en pişman olunasını  seçerim. Geçen hafta yine bunlardan birini gerçekleştirdim. Öğle tatili girmeden yetişmeye çalıştığım bir yer vardı. Acele acele caddede yürüyorum. "İyi Günler" diye bir ses duydum. Aniden yavaşlayıp kafamı çevirmemle 19-21 yaşlarında olduğunu düşündüğüm bir çocukla yüz yüze geldim. Çocuk bana bakıyor, ben çocuğa bakıyorum.
Saniyenin onda birinde gelişen iç dünyamı size şöyle anlatayım:

-Akraba değilsin sen, olsan tanırım.
-Eş-dost-komşu çocuğu filan da değilsin. Öyle olsan hatırlarım yine.
-Bu yaşlarda olabilecek tek bir grup kalıyor geriye. Kesin öğrencilerimdensin. Yaş aralığın buna çok müsait. Yalova'da öğrencilerime çok fazla rastlamam. Yalova'lı olanları da çok iyi biliyorum. En son senemde dersine girdiklerime artık dikkat etmemeye başlamıştım. Sanırım sen onlardan birisin ve burada çalışmaya başladın. Evet, evet sen onlardan birisin. Kesin, anlarım ben. Kaçın kurasıyım ben. Benden kaçar mı hiç?

Öğrencim olduğunu düşündüğüm çocuğa egomun verdiği rahatlıkla:

13 Nisan 2012 Cuma

Hindi Değil Turkiye



Teksas`da yaşayan Bilal Bedük, Burak Bedük ve Yusuf Yıldız isimli 3 Türk genci, İngilizce’de “Turkey” olarak kullanılan ismimizi “Turkiye” olarak değiştirmek için harekete geçtiler.

Teksas`da yaşayan 3 Türk genci, “hindi değil, Turkiye!” ismini verdikleri projeyle bu değişimi gerçekleştirmek üzere herkesi projenin internet sitesi www.hindidegilTurkiye.com internet sitesine çağırıyor.

11 Nisan 2012 Çarşamba

Yargı ve Önyargı

Takip ettiğim youtuberların videolarını çokça paylaşıyorum, farkındayım. Bu yazımın ucu da onlara dayanıyor. "Aman sıktın sende" diyorsanız okumayı şimdi bırakmanızı tavsiye ederim. Şarkıcı, sunucu, oyuncu yuutubçu ChesterSee'nin Justice adlı bir video serisi var. Esas oğlanımız yine kendileri de youtuber olan Riedell kardeşlerle (thebrothersreidell) Justice serisine devam ediyor. Her şey göründüğü gibi değildir. Chester da göründüğü kadar sakin değil. Ancak ekşın sahnelerinin hakkını veriyorlar. Özellikle şu pilates topu ile yapılan artistik hareketi çok sevdim. Chester'ın videolarında başarılı ve eğlenceli silah sahnelerini de beğenmişimdir. İlginizi çekiyorsa ismine link verdim, kanalına girip inceleyebilirsiniz. Öncelikle Justice-Bölüm 3 şu şekilde :


Çakma fransızca sahnelerini de güzel uydurmuşlar değil mi?
"Je t'aime beaucoup" denilen sahnede altyazıda "let's do this" yazması hoş olmuş. Araya sıkıştırılan Fransızca garson ve restoranı söylememe gerek bile yok. 

Şimdi gelelim serinin 3.5'uncu bölümüne. Bu kısım Reidell kardeşlerin versiyonu. Boşlukları doldurmak için:

8 Nisan 2012 Pazar

Ne Olmuş Yani?

Günlük hayatta alışkanlık haline geldiği için artık çok normal karşıladığımız, mantıklı mı değil mi diye sorgulamadığımız bir sürü sorular soruyoruz birbirimize :)

Karşılaştığımız bu sorular için çok güzel alternatif cevaplar üretebiliriz. Bu videoyu bugün seyrettim. Videodaki cevaplar çok hoşuma gitti. Proje Jin'e ait. Aslında "Abuden" ( Bknz. "Ah but then") kavramından yola çıkılarak hazırlanmış bir video. İki diyalog favorim :

* - Bitkileri mi suluyorsun teyze?
- Hayır, tırtıllara banyo yaptırıyorum.

*-Uyuyor musun?
-Hayır planking yapıyorum.


Phil ve Wes'in katılımları da güzel olmuş bu arada. Asya turneleri sırasında Malezya'ya da uğramışlardı. Jin, radyosunda konuk olmalarını fırsat bilip bu durumdan yararlanmış belli ki.

Bu arada seyahat listemde Malezya da var.  Bir gün Tayland'a Mariza'yı ziyarete gidersem eğer komşu ülke Malezya'ya da uğramayı düşünüyorum (Mariza kim bilmeyip merak edenler gerekli bilgiyi şu yazımda bulabilirler. Nihayet mezun oldu ve içindeki bu Türkiye aşkı ile ben oralara gitmeden kendisi buralara gelecek anlaşılan).


Hey anne, bak internetteyim :P

30 Mart 2012 Cuma

İmparatorluk II Yolda...

Düna akşam facebookta Beyazıt Akman'ın bir iletisi çok mutlu etti beni.


Okurları tarafından bol bol yeni kitabı için sıkıştırılıyordu. Tez çalışmaları yüzünden bir süre sosyal medyadan uzak kalacağını duyurmuştu ancak birinci kitabın tadını aldıktan sonra kimse o kadar da sabırlı davranamadı. Doktora sevincini paylaşırken yeni kitabı İmparatorluk II'nin de çok yakında biteceği haberini paylaşmasına çok sevindim.

İçinizde hâlâ Dünyanın İlk Günü-İmparatorluk I'i okumamış olanlar varsa tavsiyemdir efendim, mutlaka okuyun.

Kitap Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u nasıl fethettiğini 3 hikaye çevresinde anlatıyor :

29 Mart 2012 Perşembe

PATİKLİ AYAKLAR...: DARK SHADOWS

Aynı duygulara sahip olduğum bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim :

PATİKLİ AYAKLAR...: DARK SHADOWS: Bir film yapılacak ki, yönetmeni Tim Burton, başrolüde Johnny Deep olacak, ben o filmi seyretmeyeceğim. İkisinin tekrar bir filmde buluşaca...

27 Mart 2012 Salı

Peki Ya Bizim Jenerasyonumuz (^-^)v

Çocukluk yıllarımızdaki oyunlarımız, alışkanlıklarımız, diyaloglarımız sadece bizim ait olduğumuz gruba mahsus diye düşünebiliriz belki. Ancak çocukluk ve ergenlik dönemindeki alışkanlıklar aslında dünyanın çoğu yerinde aynı tarzda yaşanıyor hemen hemen. Kullandığımız eşyalar, arkadaşlarımızla olan rekabetlerimiz, en sevdiğimiz kalemimiz...

Bugün çok hoşuma giden bir video seyrettim. JinnyBoyTV takip ettiğim youtuberlardan biri. Malezyalı. Radyo programı da yapıyor yanlış hatırlamıyorsam. Ülkesinde ünü sizin anlayacağınız. Videodaki "o zamanların facebook"u bölümünü de çok sempatik bulduğumu belirteyim. İster Malezya olsun, İster Türkiye. Bazı duygular, bazı yaşanmışlıklar her nesilde aynı kalıyor sanırım:


Hazır söz facebooktan açılmışken anlamlı bir kareyi de buradan paylaşmayı uygun buldum:


Herkese bol neşeli, bol eğlenceli ve bol kazançlı günler dilerim...

Not: Aranızda YGS'ye girecek olanlar varsa unutmadan onlara da başarılar diliyorum. 

24 Mart 2012 Cumartesi

Evdeki İsyan

Evimizde bir süredir yaşanan bir isyan mevcut (Bkz : Terminator 3- Rise of the Machines). Arada sırada kendini hissettiren bu isyanda baş rolü evin elektronik cihazları oynuyor. Bozuluyorlar ediyorlar ya hani. Servis çağırıyoruz sonrasında. Bizim evdekiler servis geldiğinde çalışmaya başlıyorlar. Normal zamanda devreye giremeyen çamaşır makinesi, ekranında F hataları veren doğalgaz kombisi, kendi kendini resetleyen bilgisayarlar vs. Servis geldiğinde ya da servise götürüldüğünde tıkır tıkır çalışıyorlar. Hatanın ne olduğunu ispatlamaya çalışırken bizi zor durumda bırakıyorlar. En son isyan başlatan cihazımız buzdolabı oldu.

İki üç gün önce evi yoğun bir koku sardı. Mutfak camlarına doğalgaz yüzünden güvenlik amacı ile konulan havalandırma aparatı vesilesi ile dışarıdaki bir çok koku bizim eve dolar. İlk başta biz de,
-Dışarıdan bu dışarıdan. Birisi vernik atıyordur,
dedik. Akabinde birisinin sobasına attığı bir şey yüzünden bacasının saldığı bir koku olduğunu da sandık. Türlü beyin fırtınaları yaparken bizler, koku bütün evi sardı. Kokunun buzdolabı civarından geldiğini keşfettik. Dolabın arka alt tarafında bu koku daha yoğun hissediliyordu. (Şimdi aranızda doğalgaz olmasın bu diyenler çıkabilir. Onu  daha önce yaşadık maalesef. Setüstü ocağımızın doğalgaz borusunda bir kaçak yaşanmıştı. O dönemde, doğalgaz kaçaklarında nasıl bir koku çıktığını öğrenmiş olduk). Evi saran kimyevi acımtrak bu koku bahsettiğim bu yerden geliyordu. Olayın kaynağını tespit ettik. Saat geç tabi. Servis çağıramıyoruz. Napalım? Molla google'a soralım nedir ne değildir diye. Buzdolaplarının gazı kaçak yapabiliyormuş. İnternette bu dertten muzdarip olanların yazılarını da okumuş olduk bu vesile ile. Ancak lanet kokunun gitmeye niyeti yoktu maalesef. Gazın içeriğini de bilmiyoruz zehirlenir miyiz, zehirlenmez miyiz diye. Balkona çıkardık 15 yıllık emektar buzdolabımızı.

Sabah ilk iş olarak servis arandı (merak edenler için arçelik diye belirteyim hemen). Çok yoğun olduklarından kelli akşam 5 gibi gelebildiler.

20 Mart 2012 Salı

Yuvarlıyoruz ve Dürüyoruz (=



Gerek dolaplarımızda çekmecelerimizde gerekse seyahat ederken kullandığımız valizlerimizde ve çantalarımızda bir yerleşim sorunu yaşarız. En azından ben çoğu zaman yaşadım bunu. Özellikle çok sevdiğim penyelerimle ilgili bu türde çok sorun yaşamıştım. Kolay kolay eskimezler. Ancak renkleri çok solduğunda ya da kemer tokalarının azizliğine uğrayıp üzerlerinde nokta delikler açıldığında ev penyesi ya da pijama görevini üstlenirler benim için. Aradan 7-8 yıl geçmesine rağmen hâlâ eskimeden kullandığım penyelerim mevcut olduğundan onları saklamada sorun yaşadım. Her sene yeni bir yerleştirme düzeni buldum. Katlayıp belli aralıklarla üst üste koydum diyelim. Belli bir kategori sistemi geliştirmiş olsam bile aralarında istediğime ulaşmaya çalışırken bir süre sonrasında yine bir karmaşa alıp başını gidiyordu. Bir kaç yıl önce internette bir program seyrettim. Adı " Bu gece size yatıya geldik" gibisinden bir şey idi Türkçeleştirildiğinde. Güney Kore'nin MC ve oyuncu 4 ablası akşam üstü ünlülerin evlerine  baskın yapıyor, bu evleri geziyor ve eğlenceli yarışmalar düzenliyorlardı. Bir bölümde 2PM'in evinde idi. Tabi garibanlar o zamanlar şu anki kadar star havasında değiller. Şu an kaldıkları villadaki gibi her birinin ayrı odaları yoktu :P Eski lider Jay Park'ın eşyaları incelenirken bir sürü t-shirt dikkatini çekti bu ablaların. İçlerinden bir tanesi düzenleme-yerleştirme hatası yaptığını söyledi. Sonrasında da " bak öyle olmaz, böyle olur" diyerekten t-shirtlerden birini aldı katladı bir dürüm gibi yuvarladı. Aynı işlemi bir kaç penyesine daha yaptı. Yoksa bütün penyelere mi yapmıştı, hatırlamıyorum. Ama sonuç gayet başarılı idi. İlk iş çekmecelerimi yeniden düzenlemek oldu. Daha frerah bir görünüm, daha rahat bir seçme olanağı. Çanta ve valizlerde de işe yarıyor. Valiz hazırlamada benzer bir uygulamaya buradan ulaşabilirsiniz. Videodaki abla gayet güzel anlatmış.

Pınar beyaz reklamlarındaki beyn gibi "Ben buldum, ben buldum" diyemeyeceğim tabi ki.

Ancak " Ben yaptım, ben yaptım" diyebileceğim çekmecelerimden birini göstermek istiyorum:


Bu yöntemden benim gibi geç haberi olanlara umarım faydası olur. Eşyalarımızı bu şekilde düzenledikten, elimize geçen her şeyi rulo yaptıktan sonra karnımız acıkmış olabilir. Hem açım hem de hızımı alamadım, bir şeyleri daha rulo yapmak istiyorum derseniz bunun için de size ekonomik bir çözümüm olacak. Adı Egg Roll (Yumurta rulosu). Bu tarife Koreli Lale'nin bloğundan ulaşmıştım. Ancak malzemelerin miktarında ve içeriklerinde birazcık değişiklik yaptım. İşte size iki kişilik kendi yumurta rulo tarifim:

Malzemeler:
2 yumurta
Sıvı yağ
Susam
Yeşil Soğan
Maydanoz
Pul Biber (opsiyonel)
Bir yemek kaşığı un
Bir yemek kaşığı yoğurt

Hazırlanışı:

Lale Hanım'ın bloğunda bu tarif 5 yumurta ile yapılıyor. Ancak bu malzeme bana çok geldiği için ben 2 yumurta kullandım. Yumurta sayısı azaldığında tavaya göre malzeme küçük kalacağından gerek kıvamın sağlanması açısından gerekse de yumurtanın parçalanmaması açısından içine bir kaşıkta un ekliyoruz. Yaptığım omletlerin biraz daha kabarmasını sağladığı için bir yemek kaşığı da yoğurt ekledim. Bir tane yeşil soğanı ince ince kıyıp bu karışımın içine ekliyoruz. Maydanozu sevdiğim içinde göz kararına ve zevke göre biraz da maydanoz ekliyoruz. Malzemelerde gördüğünüz susamı kesinlikle es geçmemenizi tavsiye ediyorum. Yerken ağzınıza gelen çıtır susamları eminim siz de çok beğeneceksiniz.

Tavanın içine mümkün olduğunca az sıvı yağ ekledikten sonra ısınmasını bekleyip önceden karıştırdığımız malzemeyi tavaya döküyoruz. Pişmeye başladığında şu şekilde bir görünüm elde ediyoruz.

Daha sonra bir spatula yardımı ile omletin bir kenarından katlayıp yuvarlamaya başlıyoruz.


Rulo yaptıktan sonra sırasıyla iki tarafı da rengi değişene kadar pişirmeye devam ediyoruz ( yakmamaya dikkat ediyoruz tabi ki).


Pişirme işlemi tamamlandıktan sonra tabağımıza alıyoruz. Dikkat etmemiz gereken nokta piştikten hemen sonra kesmemek. Zira parçalanıyor. Soğuduktan sonra eşit parçalara bölüyoruz. Servise hazır hali :


Ben erişte ve biraz sos ile tüketmeyi tercih ettim. İlk denemem için fena sayılmaz :) Bu arada tadı gayet güzel oluyor. Tavsiye ediyorum. Hem pratik hem de lezzetli.

18 Mart 2012 Pazar

İlk Mim


Blog yazmaya başladıktan sonra ziyaret ettiğim sitelerde bir mim kavramı almış başını gidiyordu. O zamanlar "nedir bu mim yahu?" demiştim. Bilmiyordum ne olduğunu. Bu süre içinde mimlenmedim zaten. Gerek blogumun yaşından gerekte şu anki takipçi sayımdan neden böyle bir şeyin olmadığını anlayabilirsiniz sanırım. Gerekli açıklamayı yaptıktan sonra konumuza dönebiliriz. Sevgili OnTheRoad mimlediğini haber verdi. İlk mim olduğundan sıkıcı olabilirim ya da cevapları fazla uzatmış olabilirim. Bu yüzden en başından uyarmış olayım sizleri. Huzurlarınızda ilk mime cevap veriyorum:



1. Kendini seviyor musun?

Çok şükür ki seviyorum kendimi. Hatta kendimi sevmeyi de seviyorum. Megolamanlık değil bu. Kötü taraflarının farkına varıp, onları gerektiği şekilde kabullenip kompleksiz olmanı sağlar bu durum bana göre. Mevcut hataları düzeltmekte daha kolay olur. Kendini sevip, kendinle barışık olduğun sürece iletişimde bulunduğun insanlara karşı daha anlayışlı olursun hem. Ama çok anlayışlı bir insan mıyım diye sorarsanız eğer, yok efendim, % 100 anlayışlı sayılmam.


2. Yapmaktan hoşlandığın şeyler?

Random

Bu güneşli pazar gününde ilgimi çeken ve neşemi yerine getiren fotoları sizlerle paylaşmak istedim :